• Aucun résultat trouvé

ELEŞTİREL GERÇEKÇİLİKTEN DEVRİMCİ ROMANTİZME DOĞRU TOPLUMCU GERÇEKÇİLİK ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA*

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Partager "ELEŞTİREL GERÇEKÇİLİKTEN DEVRİMCİ ROMANTİZME DOĞRU TOPLUMCU GERÇEKÇİLİK ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA*"

Copied!
9
0
0

Texte intégral

(1)

ELEŞTİREL GERÇEKÇİLİKTEN DEVRİMCİ ROMANTİZME DOĞRU TOPLUMCU GERÇEKÇİLİK ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

*

Ali ALGÜL**

UN TRAVAIL SUR LE RÉALISME SOCIAL: LE PASSAGE DU RÉALISME CRITIQUE AU ROMANTISME RÉVOLUTIONNAIRE

Dans cet article, nous nous proposons d’analyser la naissance du réalisme social ainsi que les étapes successives de son évolution. Une conception nouvelle de la politique, des structures économiques et sociales, les idées émises par les grands penseurs et philosophes, tous ces éléments amènent l’homme à jeter un regard nouveau sur le monde. Dans l’histoire humaine, le siècle qui a vu l’évolution la plus rapide et le plus grand nombre de bouleversements fut le XIXème siècle. A cette époque, la recherche d’innovations qui fut entamée avec l’humanisme, la Renaissance et la Réforme, s’accéléra à la période des Lumières et accoucha de la Révolution Française, appuyée par le progrès scientifique, fut la cause d’un renouveau historique sans précédent. Ce grand

« rafraîchissement » toucha également la littérature, cet art mettant l’homme au premier plan. Le changement se manifesta dans le choix de nouveaux sujets, de nouvelles formes, de nouvelles théories et d’une nouvelle critique. Le réalisme, qui vit le jour vers le milieu du XIXème siècle, considère l’art comme un miroir réfléchissant le monde extérieur. Avec le temps, cette conception évolue vers ce que l’on appellera le réalisme critique. Avec le marxisme, le réalisme critique prend la forme du réalisme social, courant qui donnera ses premiers fruits en Russie au début du XXème siècle. Après la Révolution d’Octobre, le réalisme social, qui devient l’idéologie artistique officielle de l’état, s’impose, dès 1932, comme la seule conception valide dans tous les territoires sous contrôle soviétique. Pour le réalisme social, la littérature est un produit ne servant qu’à propager l’idéologie socialiste. Avec le temps, le réalisme social poursuit son existence sous le nom de romantisme révolutionnaire, un courant qui reconnaît plus de liberté aux écrivains.

Mots-clés : réalisme social, réalisme critique, romantisme révolutionnaire, écriture, idéologie A STUDY OF SOCIALIST REALISM FROM CRITICAL REALISM TO

REVOLUTIONARY ROMANTICISM

This article examines the emergence of social realism and its phases. Differentiation of political understanding, economic and social structure; the ideas put forward by a great thinker, philosopher, help people look at the world from a different perspective. Throughout the history of humanity, change, innovation is seen as one of the fastest, most effective periods XIX A century. In this century; the search for innovation, which began with Humanism, Renaissance, Reform, accelerated with the Age of Enlightenment and produced great results with the French revolution, undergoes the greatest renewal of the history of the world to date. This great refreshment includes literature as well as other fields. Literature, the dominant subject of which is human, changes. This change manifests itself as new issues, new forms, new theories and new approaches to criticism. XIX the current of realism, showing its existence in the middle of the century, accepts art as a mirror reflecting the outside world, and over time it goes beyond that view and develops into a structure called critical realism. Critical realism also takes on social realism along with Marxism. XX at the

* Geliş tarihi: 13.01.2020 – Kabul tarihi: 20.01.2020

** Dr. Öğr. Üyesi, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, a.algul@yahoo.com, ORCID: 0000-0003-3657-7111

(2)

turn of the century also gives socialist realism its first products in Russia. Social realism, which began to become the official art vision of the state after the October Revolution of 1917, becomes the only literary, artistic concept in Russia and the regions under its influence in 1932. In socialist realism, literature is seen as a product and is considered a tool in the spread of socialism. In the following years, social realism continued to exist as revolutionary romanticism and by giving writers more freedom.

Keywords: social realism, critical realism, revolutionary romanticism, literature, ideology

Giriş

XIX. yüzyıl, Avrupa’da bilimin, tekniğin geliştiği ve toplumsal yaşamın bu ilerleme- den derinlemesine etkilendiği bir yüzyıldır. Buharlı araçların, lokomotifin kullanılması, Charles Darwin’in Evrim Teorisi, fotoğraf makinesinin icadı ve elektriğin keşfi olmak üzere bilimsel gelişmeler insanları bilime tapmaya1 kadar götürür. Pozitivizm, determi- nizm gibi bilime dayanan kavramlar, görüşler insanlığın yaşamını kolaylaştırıp onlara yeni ufuklar açar. Sanat eserleri de bu bilimsellikten derinlemesine etkilenir. Bu etkilen- me de realizm akımı olarak 1850’lerde sanata yansır.

Realizm akımının ilke ve niteliklerinin başında, gerçekçilik ve pozitivist görüş gelir.

Pozitivizmin temel hareket noktası, gerçeğe ancak bilim, gözlem, deney ve akılla ulaşıla- bileceği görüşüdür. Gerçekçi yazarlar bilimsellikten yararlanırlar. Gerçeklik kaygısı, on- ları zorunlu olarak gözleme götürür; çünkü romancı masasında oturarak, hayaller kurarak toplum, insan ve doğa gerçeğini yakalayamaz. Bu bağlamda, Tolstoy, Alphonse Daudet, Gustave Flaubert, Edmond de Goncourt gibi yazarların yapıtlarını yazarken gözlem yap- tıklarını vurgulamak gerekir. Aynı zamanda bu yazarlar insanı sadece olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi de konu edinirler2.

Realizm akımı zamanla eleştirel gerçekçiliğe evrilir. Gözlemlenen bireysel veya sos- yal gerçeklerin belli bir dünya görüşü çerçevesinde eleştiriye tâbi tutularak anlatılmasını temel alan3 eleştirel gerçekçiliğin ortaya çıkışını Fischer şu şekilde açıklar: “(...)burjuva değerlerine karşı soyluların ve halkın tepkilerinin garip karışımından eleştirel gerçek- çilik ortaya çıktı. Burjuva topluma romantikçe karşı çıkış̧, zamanla, karşı çıkan ‘ben’in niteliğini yitirmeden, o toplumun bir eleştirisine dönüştü.”4 Eleştirel gerçekçilik ilerleyen zamanlarda Rusya’da Marksist yazarlar tarafından toplumcu gerçekçiliğe dönüştürülür.

1. Toplumcu Gerçekçilik

Avrupa’da gerçekleşen büyük sanayi devrimi üretim araçlarını değiştirir. Makineye geçen Batılı ülkeler, işçiye gereksinim duyarlar. Zamanla büyük işçi sınıfları doğar. Bu işçi kitleleriyle birlikte grev, hak, emek, sendika gibi yeni kavramlar ve ideolojiler ortaya çıkmaya başlar. Bunların siyasal olarak birleştikleri nokta da Marksizm olur.

Marksizm’in Sanayi Devrimi sonucunda oluşan proletaryayla doğduğunu belirten Server Tanilli’ye göre, Marksist düşüncenin amacı modern dünyada ortaya çıkan çeliş- kilere ve sorunlara akılcı çözümler bulmaktır5. Bu durumun doğal sonucu olarak da top- lumcu gerçekçilik anlayışına dayalı yapıtlarda ideoloji öne çıkar ve “(…) metin ideolo- jiyi tanımlar, oluşturur ve işler.”6 Böylece yapıtlar ideolojiler için yazılır duruma gelir.

(3)

Toplumcu gerçekçilikte yazarın doğrudan doğruya topluma/ideolojiye yönelmesi “(…) tarihî determinizm içinde toplumun kölelik çağından feodalizme, feodalizmden kapitaliz- me ve kapitalizmden sosyalizme doğru geliştiğini kavraması”7 anlamına gelir. Bu tarihsel çizgiyi kavrayan yazar, yapıtlarında toplumun tarih içindeki yerini, içindeki çatışmaları, ilerici ve tutucu güçleri fark ettirir ve sosyalizme doğru giden diyalektik8 gelişimi gös- terir.9 Bunları başarılı bir biçimde yansıtabilirse ancak, “çağımızın sosyal gerçeklerine sızabilir.”10 Toplumcu gerçekçiler bu ifadeleriyle yazarların aynı zamanda çok iyi bir top- lumbilimci olmalarını da vurgulamış olurlar.

Toplumcu gerçekçilik, XIX. yüzyıl Marksist görüşünden gücünü almakla birlikte edebiyat dünyasında İlk örneklerini XX. yüzyılın başlarında M. Gorki’nin Ana ve Düş- manlar adlı yapıtlarıyla Rusya’da verir.11 Bu ilk eserlerden sonra toplumcu gerçekçi ede- biyat, Rusya’da İç Savaş Dönemi’nde ortaya çıkan Proletkult12 hareketiyle temel edebiyat anlayışı olur. Proletkult hareketi yerini 1928’de SSCB’deki bağımsız ve devrimci sol grupları bir araya toplayan Rus Proleter Yazarlar Birliği (RAPP) adlı örgüte bırakır. Bu kuruluş Komünist Parti’nin yan dalıdır ve yarı özerk bir yapıya sahiptir. RAPP’a katılma- yan yazarlardan devlet desteği çekilir. Dağınıklığı ve ikiliği ortadan kaldırmak gerekçe- siyle RAPP kapatılır. Yerine 1932’de devlet desteğiyle bütün yazarları kapsayan Sovyet Yazarlar Birliği kurulur. Böylece toplumcu gerçekçilik dönemi resmen başlamış olur.

Stalin ve diğer Bolşevikler, Maksim Gorki’nin de desteğini almayı başarırlar. Bu durum devletin sanatta başarılı olduğunu da gösterir. Rene Wellek-Austin Warren da Edebiyat Teorisi adlı kitaplarında bu gerçeğe dikkat çekerler13.

Toplumcu gerçekçiliğin ilkeleri 1934’te toplanan Sovyet Yazarlar Birliği’nin Birin- ci Kongresi’nde ortaya konur14. Bu kongreyle birlikte ideoloji ve edebiyat iç içe girer.

Böylece rejimin yayılmasında yazarlar daha etkili görevler almaya başlarlar. Bu durum da oldukça normaldir; çünkü yazar da halktan biridir. Devrinin davalarında belli bir rol oynar15. Maksim Gorki kongrede bir konuşma yapar. Yaptığı konuşmada, Flaubert ve Balzac gibi gerçekçi yazarları büyük sanatçı olarak kabul eden Gorki, eleştirel gerçek- çilik anlayışını değerlendirir. Bu edebiyatçıların yapıtlarını hem teknik yönden hem de burjuva toplumunun iç yüzünü açığa çıkardıkları için değerli bulur; ama yeterli görmez ve eksikliklerinin olduğunu belirtir16; fakat bu tepki toplumcu gerçekçilerin insanlığın birikiminden yararlanmayacakları anlamına da gelmez. Fischer’e göre, devrimci edebi- yat, önceki dönemlerde yaşayan edebiyatçılardan yararlanmalıdır. Atilla Özkırımlı, Fis- cher’in sözlerini şu şekilde özetler: “(...) bugün sosyalist yazarın yalnız büyük gerçekçi ustaları örnek almakla yetinmesini hoş görmüyor. Sosyalist yazarın Homeros’la Kutsal Kitap’tan, Shakespeare’den ve Strindberg’den, Stendhal ve Proust’dan, Brecht ve O’ Ca- sey, Rimbaud ve Yeats’den öğrenebileceği şeyler yok mudur?”17 Fischer’in bu sözleri de toplumcu gerçekçi edebiyatın beslenme alanlarını genişletir.

Toplumcu gerçekçilere göre, Sosyalizm çağın öznel ve nesnel gerçeğidir. Yazarın bu gerçekle arasına bir eleştirel mesafe koyması düşünülemez. Eğer bir mesafe koyarsa ken- disi de gerçeğin dışına çıkar. Öyleyse yazarın yapması gereken toplumu ve onun olumlu kahramanlarını yüceltmek, halkın sosyalist devlete olan bağlılığını anlatmaktır. Bu ne- denle toplumcu gerçekçiliğe uygun yazılan yapıtlarda eğitsel18 bir işlev de söz konusudur.

(4)

Ağırlıklı olarak siyaset için yapılan toplumcu gerçekçi edebiyatın konusunu kapita- list dünyanın eleştirisi, sosyalizmin savunulması, sosyalist devletin kuruluşu, yeni insa- nın oluşumu oluşturur19. Bunların yanında toplumcu gerçekçilik üzerine yazılan yapıtlar- da, “(...) yazarın hayatta gördüğü ve eserinde yansıttığı, çelişkilerin nereye varacağını belirten20 niteliklerin de olması istenir. Bu konuları içeren yapıtların birincisini 1932’de yayımlanan Uyandırılmış Toprak’la Şolohov’un verdiğini söyleyen Behramoğlu, ikinci örnek olarak da Anton Makarenko’nun Pedagojik Poem adlı yapıtını vurguladıktan sonra Rus yazınındaki sosyalist gerçekçiliği yansıtan diğer eserleri de şöyle açıklar:

Nikolay Ostrovski’nin (1904-1936), Çeliğe Böyle Su Verildi (1935) adlı ünlü ro- manı, Yuri Krımov’un (1908-1941) sıradan bir partilinin olaylar içinde gelişerek önder oluşunu anlatan Derbent Tankeri (1938) adlı belgesel yapıtı, Valentin Ka- tayev’in (doğ. 1897) 1905 devrimini konu olarak aldığı Ufukta Beyaz Bir Yelkenli (1936) adlı romanı, Gladkov’un yine belgesel nitelik taşıyan Enerji (1932-38) adlı romanı ile Konstantin Paustovski’nin Kara-Bugaz (1932) ve Kolhida (Bataklık, 1934)(...)21

Toplumcu gerçekçiliğe göre yazılan bu eserlerin döneminde büyük bir etki yarattık- larını da vurgulamak gerekir; “sadece toplum yazarı etkilemez, yazar da toplumu etkiler.

Sanat hayatı sadece kopya etmez, aynı zamanda onu şekillendirir.”22 İnsanların genellikle romanlardaki hayata özendikleri ve ona göre yaşadıkları da bilinmektedir.

2. Eleştirel Gerçekçilikle Toplumcu Gerçekçiliğin Karşılaştırılması

Eleştirel gerçekçilikte toplum ve insan ele alınırken üslup deneylerine fırsat verildiği görülür. Bu durum toplumcu gerçekçilikte görülmez. Yazarın bütün hünerleri olumlu me- sajı en doğru ve parti politikasıyla en uyumlu bir biçim içinde vermek amacıyla kullanılır.

Ayrıca eleştirel gerçekçilikte edebiyat bir üretim olarak görülmezken toplumcu gerçekçi- likte ise edebiyata bir üretim gözüyle bakılır23.

Eleştirel gerçekçiler topluma bakıp da bunun özünü yansıtacak şekilde yazmak iste- dikleri zaman mevcut olan bir durumu ve tipleri çizerler. Toplumcu gerçekçilik ise bugün mevcut olan bazı değerlerin, kurumların görünüşteki sağlamlıklarına rağmen göçmeye mahkûm olduklarını bilir ve bir yandan bunu belirtirken, bir yandan da, henüz mevcut olmayan ve varlığı pek sezilmeyen yeni bir şeyin doğmakta olduğunu gösterir.

Toplumcu gerçekçilikler, eleştirel gerçekçilerin yaptığı gibi sadece görüneni yansıt- mazlar; aynı zamanda kapitalist sistemin eleştirisini de yaparlar. Bu nedenle de toplumcu gerçekçilik eleştirel gerçekçilik anlayışına göre daha ideolojik bir tutum içerir. Sanatın yoğun bir biçimde ideolojiye kaymasında Sovyet Rusya Devleti’nin siyasal amaçları da etkili olur. Berna Moran, Radek’in 1934’te yapılan kongredeki sözlerini şu şekilde özet- ler: “Gerçekçilik, çöken kapitalizmi ve onun çürüyen kültürünü yansıtmak değildir sa- dece; aynı zamanda yeni bir toplumu ve yeni bir kültürü yaratabilecek sınıfın doğuşunu yansıtmaktır.”24 Bu ifadeler de toplumcu gerçekçilikteki sanattan beklenen yarara vurgu yapar.

Toplumcu gerçekçilik roman kahramanlarına bakışıyla da eleştirel gerçekçilikten ay- rılır. XIX. yüzyılın büyük gerçekçi romanlarının kişileri, genellikle, hataları, yanlışları olan karakterlerdir. Toplumcu gerçekçiliğin kahramanları ise olumlu tiplerdir.

(5)

3. Devrimci Romantizm ve Olumlu Kahraman

Bir yapıt biçim ve içerikten oluşur. Sanatta değişim içerikten başlar; çünkü “biçim tutucu, içerik ilericidir.”25 Toplumcu gerçekçilik de hep aynı çizgiyi sürdürmez, sana- tın değişiminden yararlanır. Ayrıca Marksist dünya görüşünde de değişim kaçınılmazdır:

“(...) sürekli devrim, Marxizmin26 temel ilkesi olduğuna, eylem ve değişmeyi gösteren her hareketin Marxizmin yanında olacağına göre, burada da Marxist teori bir devrimi göste- ren öz’ü tutacak ve onun yanında olacaktır.”27 1940’lara doğru Stalin yönetimi toplumcu gerçekçiliği bir “devrimci romantizm” olarak yorumlamaya yönelir. Bu yönelim sonu- cunda gerçekçiliğe dayanan betimleme değil, yüceltme, coşturma ve alkışlama önem ka- zanır. Aynı dönemde yine yönetim, sanatçılardan çağdaş kahramanları ve sıradan işçilerin yaşamını anlatmak yerine Rus çarlarının ve generallerinin destanlarını işlemelerini ister.

Toplumcu gerçekçilikte ortaya çıkan romantizm anlayışı, Avrupa’daki romantizm akımından farklıdır; çünkü, toplumcu gerçekçi romantik yönelim, romantizm akımından ilkesel olarak başka, yeni olan bir yaşam ve yaratış temelinde oluşur:

Toplumcu gerçekçilikteki romantik yönseme, insanların kişisel değerlerinin şiirleş- tirilmesinde dile gelir. Ancak bu şiirleştirme, romantik akımda olduğu gibi bireyle toplumun birbirinden yalıtılmasına veya bu ikisinin karşı karşıya getirilmesine asla varmaz. Toplumcu gerçekçiliğin sanatında kişilik, hangi somut toplumsal koşullar içinde ortaya gelirse gelsin, gene belli bir zamanın, belli toplumsal güçlerin, ya da bütün bir toplumun temsilcisi olarak vardır.28

Bu özellikleriyle de Fransız romantik akımından oldukça farklıdır.

Olumlu kişi de toplumcu gerçekçilikte başta gelen unsurlardan biridir. Toplumcu gerçekçilikte tipleşmeye29gidilmesini sağlayan olumlu kahramanın doğuşu XIX. yüzyıla kadar gider. Belinski, Dobrolyubov ve Çernişevski gibi eleştirmenler roman kahraman- larının sahip olması gereken özellikler üzerinde kafa yorarlar. Rus edebiyatında gereksiz/

olumsuz kahramandan olumlu kahramana gidiş XIX. yüzyılda başlar:

O çağda Rus edebiyatında ağır basan bir tip vardı: zekası parlak, duyarlılığı ince, ama karamsar, bir işe yaramaz, topluma karşı olumsuz adam. Bazen iyi niyetli ve ümitli olsa da eyleme geçemeyen, sonunda hep yenilgiye uğrayan adam. Bu tipe gereksiz adam deniyordu, çünkü ilk defa Puşkin, kahramanı Eugene Onegin için bu deyimi kullanmıştı. Lermontov’un Zamanımızın Bir Kahramanı’ndaki (1840) Peçorin, Turgenyev’in Rudin’i bu tipin örnekleridir. Gonçarof’un Oblomof’unda (1859) aynı adı taşıyan kahraman, bu tipin öyle iyi örneğidir ki, bu çeşit kah- ramanların tutumuna ‘oblomovizm’ denmişti. Oblomof başlangıçta ülkücü bir gençtir, gelgeldim gerici hükümette aldığı iş, ülküsü ile çatışır. Yavaş yavaş içinde bulunduğu çevre yüzünden karamsarlığa düşen Oblomof, sonunda vaktinin çoğu- nu yatakta pineklemekle geçirir. Dobrolyubov, ‘Oblomof Neyi Temsil Eder’ adlı yazısında bu tipin toplumsal incelemesini yaparak olumlu kahramanlar yaratma gereğini öne sürmüştü. Toplumcu gerçekçilik işte bu görüşü canlandırarak olumlu kahraman temasına sarıldı.30

Toplumcu gerçekçilikte olumlu kahramanlar gerçeğin ötesine çıkarak her zaman olumluyu ve doğruyu yakalayabilen kişilerdir. Pospelov toplumcu gerçekçi edebiyatın olumlu kahramana verdiği değer üzerinde durur:

(6)

Toplumcu gerçekçi sanatın olumlu kahramanı, (...) yaşamın temelden dönüşümü- nün nesnel tarihsel zorunluluğuna ve olanaklarına dayanır. Bu kahraman, toplu- mun toplumcu dönüşümünün nesnel zorunluluğunu kendisi öznel olarak kavradığı içindir ki, bu zorunluluğu somut olarak gerçekleştirme yolunda da bütün gücüyle çaba harcar.31

Bu yönüyle de olumlu tipin topluma örnek ve öncü olduğu düşünülebilir; fakat “ger- çek” farklıdır. Bu nedenle olumlu tip aslında bir aldatmacadır, yapma ve zorlamadır:

Romanda, hikâyede olumlu kahramanlar aramak, (…) kafamızdaki bir gerçekli- ğin romanlardaki kahramanlarca olumlanmasını peşinen istemek demektir. Bunun gerçeklikle, gerçek tarihsel durumla, yaşamla ilgisi olmadığı söylenince de ileri sürülen ‘devrimci romantizm’ terimi aynı ‘olumlu kahraman’ tipini bu kez olaylar düzeyine kaydırmak, tarihsel durumları istediğimiz yönde çarpıtmak, değiştirmek çabasından başka bir şey değildir.32

Görüldüğü gibi itirazların olduğu olumlu tip ve devrimci romantizm, uzun süre top- lumcu gerçekçiliği meşgul eder. Toplumcu gerçekçiliğin devrimci romantizme evrilmesi- ne Aragon ve Lukacs da karşı çıkarlar. Lukacs devrimci romantizme yanlış bir perspek- tiften doğduğu ve tipik olandan yoksun, şematik bir edebiyata yol açtığı için karşı çıkar33. Bu unsurların toplumcu gerçekçiliğe zarar verdiği de söylenir: “‘Olumlu tip’, ‘devrimci romantizm’ gibi, sağlam bir sanat kuramından çok sanatın propaganda niteliğine dayalı boş ve uydurma kavramlarla büyük bir okuyucu kütlesi ve nice genç sanatçı yanıltılmış, yolundan saptırılmıştır.”34 Toplumcu gerçekçilik yaşamış olduğu hızlı değişimler sonu- cunda 1950’lerde gücünü kaybetmeye başlar. Sovyet yazarlarının yirminci kurultayında sanatçıya yaratma eyleminde özgürlük tanınır35. Sonraki yıllarda da edebiyattaki etkisini zayıflayarak sürdürür.

Sonuç

Avrupa’nın XIX. yüzyılda yaşamış olduğu büyük bilimsel ve teknolojik devrim, re- alizm akımını ortaya çıkarır. Realizm akımı zamanla eleştirel gerçekçiliğe dönüşür. Eleş- tirel gerçekçiliği materyalist felsefeyle birleştiren devrimci yazarlar, Maksim Gorki’nin öncülüğünde Rusya’da uygun koşulların oluşmasıyla birlikte toplumcu gerçekçiliği ha- yata geçirirler. Toplumcu gerçekçilik 1917 Ekim Devrimi’yle birlikte yayılma ve örgüt- lenme olanağı bulur; 1930’larda da devletin resmi ideolojisi haline gelir. Bu özellikleriyle devletin kontrolünde tarihteki ilk ve en etkili edebiyat anlayışı da olur.

Sanatın bir üretim aracı olarak görüldüğü toplumcu gerçekçilikte işçi, emekçi sınıfı- nın hakları ve sosyalist bir devletin taşıması gereken özellikler konu edinilir. Yapıtlarda verilen iletilerin temelinde de insanın ancak kendi kendisini gerçekleştirebileceği, gele- ceği için savaşması gerektiği vurgulanır. Toplumcu gerçekçilik zamanla değişime uğrar.

Bu değişimin nedeni de Marksist görüşteki sürekli devrim ve insanlığın bir evrim halinde olduğu düşüncesidir.

Toplumcu gerçekçilik deneyimi edebiyatı, devletin, siyasal ve toplumsal koşulların belirlediğini kanıtlar; çünkü Karl Marks’ın düşünceleri ve Rusya’nın ekonomik, sosyal

(7)

yapısındaki çatışmalar toplumcu gerçekçiliği doğurmuştur. Her ne kadar uzun süre sürdü- rülebilir olmasa da devletin sanatı etkilediği, yazarları istediği doğrultuda yönlendirerek ideolojisine uygun yapıtlar yazılmasını sağladığı da bu çalışmada varılan sonuçlardan biridir. Toplumcu gerçekçilik, devletin resmi politikasıyla Rusya’nın dışında da varlık göstermesine karşın hâkim akım durumuna geçemez. Kapitalist Avrupa’da Rusya’da ol- duğu kadar etkili olamaz. Bunun nedeni de her ülkenin, bölgenin, halkın kendi gerçeğidir.

NOTLAR

1 “İlim hâkimiyeti: Buna ‘İlmin Allahlığı’ da denebilir. İlim yalnız hâkim değil kudretine, hem de hiç şek ve şüphe edilmeksizin, tapılan umumî bir ilâh oldu. Vakıa ilim eskiden beri, Garbda, Şarkda, her yerde muteberdi. Fakat 19 uncu asrın ikinci yarısından itibaren ilim artık hayatın mihveri, mahreki, gayesi ve her şeyidir. Avrupalılara bütün o hudutsuz refahı ve o sonsuz serve- ti veren ilmî keşifler değil mi? Refaha ve servete ancak ilimle gidiliyor. Her şeyi veren o. İlmin varsa kendinden yüzlerle misli kalabalık kütlelere efendisin. Onları sağmallar gibi kendi ikbalin için çalıştır. İlme sarılmak bir humma oldu. İlim felsefeyi nüfuzuna alıyor, müsbet ilimlerin âlimi olmadan filozof olmak yok. Eskiden edebiyatçılar ve edebî cereyanlar üzerine filozoflar müessir oluyordu. Bir Dekart edebiyata da bir çığır açardı. Şimdi âlimlerin tesiri filozoflardan kat kat fazla. Bunu, Kollej dö Fransa, girişinin 50 ncı yılı münasebetile irad ettiği nutukta kim- yager Berthelot dahi, en salâhiyetli lisan ile ilân ve teyid etti. Asrın tefekkürü üzerine en geniş çapta hâkim olan iki âlim muharrirden biri İngiliz Darven, öteki Fransız Klod Bernar’dır.”

(Sevük 1940: 291-292).

2 Sevim Kantarcıoğlu, Edebiyatta Akımlar, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2009, s. 168.

3 İsmail Çetişli, Batı Edebiyatında Edebî Akımlar Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 86.

4 Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği, (Çev. Cevat Çapan), De Yayınevi, İstanbul, 1968, s. 110.

5 Server Tanilli, Değişimin Diyalektiği ve Devrim, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2009, s. 46.

6 Terry Eagleton, Eleştiri ve İdeoloji Marksist Edebiyat Teorisi Üzerine Bir Çalışma, (Çev.

Savaş Kılıç), İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 92.

7 Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1984, s. 1131.

8 Marksizm’le birlikte diyalektik materyalizm kavramının da incelenmesi gerekir. Marksist felsefe- nin diyalektik materyalizm olduğunu belirten Georges Politzer, “Hangi Felsefeyi İncelemeliyiz?”

başlığı altında ele aldığı yazısında diyalektik materyalizmi şu şekilde açıklar: “(...) ‘diyalektik’

olarak, evrenin en genel yasalarını, doğanın fiziksel görünümünden düşünceye, doğanın canlı- lığından topluma geçerek, realitenin bütün görünümleri için ortak olan yasalar analiz eder. ‘Ma- teryalist’ olarak, tamamen bilimsel bir dünya anlayışıdır. Bilimseldir, yani bilimlerin bize öğrettiklerine uygun tek dünya anlayışıdır. Öyleyse, bilimler neyi öğretirler? Evrenin maddesel bir gerçek olduğu, insanın bu gerçeğe yabancı olmadığını, bu gerçeği bilebileceğini ve bu gerçeği anlaması sayesinde evreni değiştirebilecek olduğunu öğretirler.” (Politzer 2009: 11-12).

9 Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1984, s.1131.

10 A. g. y., s.1131.

11 Aziz Çalışlar, Felsefe Sözlüğü, Cem Yayınları, İstanbul, 1991, s. 189.

12 “Proletkult 1917-23 arasında devrim yanlısı yazarların edebiyatı bir üst sınıf ayrıcalığı olmak- tan çıkararak kitlelere yaymak ve burjuva edebiyatının yerine bir proleter edebiyatı kurmak için başlattıkları bir hareketti. Üyeleri arasında Bolşevikler çoğunlukta olsa da, hareketin iktidar partisi karşısında oldukça özerk bir konumu vardı. Edebiyatın burjuva insanının iç dünyasını değil, çalışan insanın kolektif eylemini, doğa ile mücadelesini yüceltmesi gerektiği düşünülü- yordu.” (AnaBritannica, 1988, cilt 21, s. 97-98)

13 Rene Wellek-Austin Warren, Edebiyat Teorisi, (Çev. Ömer Faruk Huyugüzel), Akademi Kita- bevi, İzmir, 2005, s. 80.

14 Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. Cem Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 48.

15 Bkz. Rene Wellek-Austin Warren 2005: 77.

16 Bkz. Türk Dil Kurum, Yazın Akım Özel Sayısı, 1981, ss. 393-394.

(8)

17 Özkırımlı 1984: 1132.

18 Kahraman, Hasan Bülent, Türk Şiiri, Modernizm, Şiir, Büke Yayınları, İstanbul, 2000, s. 51.

19 Ataol Behramoğlu,“Yazın Akımları Açısından Rus Yazınına Genel Bir Bakış”.Türk Dili, Yazın Akımları Özel Sayısı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınlar, 1981, s. 394.

20 Moran 1991: 49.

21 Behramoğlu 1981: 394.

22 Wellek, Rene-Warren, Austin 2005: 81.

23 Eagleton 2009: 49.

24 Moran 1991: 49.

25 Bu konuda Tunalı şu düşünceleri de dile getirir: “Sanat, biçim vermektir, bir yapıta ancak biçim sanat niteliği kazandırabilir. Rastgele, gelişigüzel, gereksiz bir şey değildir biçim. Biçim’in yasalar ve kuralları insanın madde üzerindeki üstünlüğünü gösterir; bunların yardımıyla ya- şantı ve elde edilen her türlü başarı bozulmayacak bir biçimde korunur. Bu yasalar, sanat için de, yaşam için de gereklidir. Estetik yönden Marxist teori de biçim›e, sanatı meydana getiren temel bir nitelik olarak ağırlık verir. Ancak, ne var ki, Marxist teori, sanat yapıtına yalnız estetik yönden değil, ideolojik yönden de yaklaşmak ister. Böyle bir yaklaşım içinde, artık biçim ve öz’ün değerleri yer değiştirmiş olur. Şöyle ki, biçim, belli bir deyiş, çok çabuk kalıplaşabilir;

buna karşılık öz, içerik, insan ve toplum sürekli değiştiğine göre sürekli bir değişim ve dina- mizm gösterir. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Biçim tutucudur, öz ise ilericidir.” (İsmail Tunalı, Estetik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008, s. 82.)

26 Alıntılarda orijinal metinlere bağlı kalınmıştır.

27 İsmail Tunalı, Estetik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008, s. 82.

28 “Örnek olarak Bulgar yazar Andrey Gulyaşki’nin ‘Romantik Anlatı’sını verelim. Olay, günü- müz Bulgaristan›ında geçer. Kişiler, değişik kökenli, değişik yaşlarda ve değişik mesleklerden insanlardır. Hepsi Sofya›da aynı bir küçük binada oturmaktadırlar ve birbirlerini çok iyi tanı- yorlar. Yazar bu kişilerin günlük yaşantısını anlatıyor. Bu günlük yaşantıda, toplumsal ilerleme, geçmişin kalıntıları ve günün geçici görüngüleri iç içe geçmiş durumdadır. Yazarın esas amacı, bu kahramanların yaşamında yansıyan ve büyük toplumsal önem taşıyan kişisel sorunları mey- dana getirmek oluyor. Anlatının baş kişisi olan ressam Boyan Atasov, çok romantik bir insan.

Atasov, çevresinde olup biten her şeye, kendisinin daha burjuva egemenliğindeki toplum dö- neminde oluşmuş olan son derece kişisel bir toplumculuk tasarımının prizmasından kırılmış biçimde bakmaktadır. Çocukluk düşleri hâlâ daha onun düşünsel yaşamının bir parçası olarak sürüp gidiyor. Günün gerçekliğinin sanatsal algılanışına romantik rengini veren de zaten bu düşler oluyor. (Gennadiy N. Pospelov, Edebiyat Bilimi II, (Çev. Yılmaz Onay), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1985, s. 324-325).

29 Mehmet Kaplan’a göre: “(...) tipler sosyal bakımdan mânâlıdır. Onlar muayyen bir devirde toplumun inandığı temel kıymetleri temsil ederler”(Kaplan, Mehmet, Tip Tahlilleri, Dergah Ya- yınları, İstanbul, 1996, s. 5)

30 Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. Cem Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 55.

31 Gennadiy Pospelov, Edebiyat Bilimi II, (Çeviren: Yılmaz Onay), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1985, s. 313-314.

32 Mehmet H. Doğan, 100 soruda Estetik. Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1975, s. 313

33 Özkırımlı 1984: 1132.

34 Doğan 1975: 302

35 Emin Özdemir, Edebiyat Bilgileri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1990, s. 280.

(9)

KAYNAKÇA

1. Çalışlar, Aziz, Felsefe Sözlüğü. İstanbul, Cem Yayınevi, 1991.

2. AnaBritannica, Ana Yayıncılık ve Sanat Ürünleri, İstanbul, 1988.

3. Çetişli, İsmail, Batı Edebiyatında Edebî Akımlar. Ankara, Akçağ Yayınları, 2006.

4. Doğan, Mehmet H., 100 soruda Estetik. İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1975.

5. Eagleton, Terry, Eleştiri ve İdeoloji Marksist Edebiyat Teorisi Üzerine Bir Çalışma, (Çev.

Savaş Kılıç), İstanbul, İletişim Yayınları, 2009.

6. Fischer, Ernst, Sanatın Gerekliliği, (Çev. Cevat Çapan), İstanbul, De Yayınevi, 1968.

7. Kahraman, Hasan Bülent, Türk Şiiri, Modernizm, Şiir. İstanbul, Büke Yayınları, 2000.

8. Kantarcıoğlu, Sevim, Edebiyatta Akımlar. İstanbul, Paradigma Yayıncılık, 2009.

9. Moran, Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Cem Yayınevi, 1991.

10. Özdemir, Emin, Edebiyat Bilgileri Sözlüğü. İstanbul, Remzi Kitabevi, 1990.

11. Özkırımlı, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, Cem Yayınevi, 1984.

12. Politzer, Georges, Felsefenin Temel İlkeleri, (Çev. Hasan İlhan), Ankara, Alter Yayıncılık, 2009.

13. Pospelov, Gennadiy, Edebiyat Bilimi II, (Çev. Yılmaz Onay), Ankara, Bilim ve Sanat Yayınla- rı, 1985.

14. Tanilli, Server, Değişimin Diyalektiği ve Devrim. İstanbul, Cumhuriyet Kitapları, 2009.

15. Tunalı, İsmail, Estetik. İstanbul, Remzi Kitabevi, 2008.

16. Behramoğlu, Ataol, “Yazın Akımları Açısından Rus Yazınına Genel Bir Bakış” in Türk Dili, Yazın Akımları Özel Sayısı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınlar, 1981, s. 393-349.

17. Wellek, Rene-Warren, Austin, Edebiyat Teorisi. (Çev. Ömer Faruk Huyugüzel), İzmir, Akade- mi Kitabevi, 2005.

Références

Documents relatifs

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi de ayrımcılık temellerine dair bir liste içermemektedir. Ne var ki, Kadına Karşı Ayrımcılığın

Plus tard dans la saison, les chiffres sont généralement moins élevés, mais la cause n’en doit sans doute pas être cherchée dans l’insémination artificielle,

For example, it will be more convenient to create a medical domain English into French machine translation engine not only because these languages are grammatically

À partir des deux grilles que tu viens de compléter, ajoute le même nombre au contenu de chaque case.. Et si on multiplie chaque contenu par le

Dans les super-grilles, nous pouvons distinguer quatre grilles en croix, le nombre situé au centre de chacune d’elles étant la moyenne arithmétique des contenus des quatre

Choisis un repère orthonormé (1, i) dans le plan et représente les cinq points associés respective- ment aux cinq nombres de Grille_1, puis de Grille_2.. Situe le point « central »

Dans le cadre de notre mission de commissariat aux comptes et conformément aux dispositions de l’article 21 Bis nouveau de la Loi n°94-117 du 14 novembre 1994 portant

• mutable values can’t have real polymorphic types (see below). • they are not considered as real values only values have true