• Aucun résultat trouvé

53 Fulya MARMARA Emine BOGENÇ DEMİREL MÜDAHİL BİR ÇEVİRİ ÖRNEĞİ OLARAK EKO-ÇEVİRİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Partager "53 Fulya MARMARA Emine BOGENÇ DEMİREL MÜDAHİL BİR ÇEVİRİ ÖRNEĞİ OLARAK EKO-ÇEVİRİ"

Copied!
11
0
0

Texte intégral

(1)

MÜDAHİL

1

BİR ÇEVİRİ ÖRNEĞİ OLARAK EKO-ÇEVİRİ

*

Emine BOGENÇ DEMİREL**

Fulya MARMARA***

ÉCO-TRADUCTION COMME EXEMPLE DE TRADUCTION ENGAGÉE Nous sommes confrontés à une catastrophe écologique en raison de notre aliénation croissante envers le monde qui nous entoure. Notre arrogance nous empêche d’accepter notre place dans le ré- seau de la vie. Les scientifiques définissent cette période qui est le résultat de notre façon arrogante de penser comme l’Anthropocène : âge de l’homme. La crise écologique provenant de l’Anthropo- cène devient le sujet principal de plus en plus de chercheurs dans la traductologie. En se basant sur le rôle fondamental de la vision déformée contre l’animal, la partie la plus importante de la nature, dans la catastrophe écologique prévue, nous avons posé la question suivante: comment établir un lien entre le rôle du traducteur et l’antispécisme dans l’Age de l’Anthropocène? Est-il possible de définir une traduction qui s’effectue dans ce sens? En tant qu’approche méthodologique, nous avons bénéficié d’ “Ecologiser l’homme” d’Edgar Morin, du concept « antispéciste » d’Aymeric Caron et du «référent absent » de Carol J. Adams dans le contexte de «éco-traduction» de Michael Cronin.

Après avoir discuté de la possibilité du changement de paradigme obligatoire à travers l›histoire des Amérindiens, notre étude tente de placer l›éco-traduction dans un contexte antispéciste.

Mots-clés: éco-traduction, écologie, Anthropocène, antispécisme, interdépendance, référent ab- sent, êtres vivants, biodémocratie

ECO-TRANSLATION AS AN EXAMPLE OF THE ENGAGED TRANSLATION We are facing an ecological disaster due to our growing alienation from the world surrounding us.

Our arrogance prevents us from accepting our place in the web of life. The scientists define this period which is the result of way of thinking as the Anthropocene: the human epoch. The ecological crisis arising from the Anthropocene is becoming the main subject of more and more researchers in translation studies. Based on the fundamental role of distorted outlook on the animal, one of the most important parts of nature, in the predicted ecological disaster, we ask the following question:

how to establish a link between the role of the translator and the anti-speciesism in the Age of An- thropocene? Is it possible to define a translation which is practiced in this sense? As methodolog- ical approach, we have benefited from Ecologiser l’homme by Edgar Morin and from the concept

“anti-speciesist” by Aymeric Caron and from Carol J. Adams’ “The Absent Referent” in the context of Michael Cronin’s “eco-translation”. After having discussed the possibility of the obligatory par- adigm shift throughout the history of the Amerindians, our study attempts to place eco-translation in an anti-speciesist context.

Keywords: eco-translation, ecology, Anthropocene, anti-speciesism, interdependence, absent ref- erent, sentient beings, biodemocracy

* Geliş tarihi: 13.01.2020 – 20.01.2020

** Prof. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Mütercim-Tercümanlık (Fransız- ca) Bölümü, emine.bodem@gmail.com, ORCID: 0000-0001-6995-2198

*** Arş. Gör., Yıldız Teknik Üniversitesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Mütercim-Tercümanlık (Fran- sızca) Bölümü, fulyamarmara@windowslive.com, ORCID: 0000-0002-5600-660X

(2)

“İnsan, kendinden zayıf canlıların zalim bir yok edicisi olmaya devam ettiği sürece, asla sağlığı ve huzuru bilemeyecek. Hayvanları öldürmeye devam ettikleri için birbirlerini öldürmeye de devam edecekler.

Doğrusu bu ya, cinayet tohumunu eken, neşeye ve sevgiye erişemeyecek”.3

Pisagor Giriş

Teknik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş, hızlı trenler, sürücüsüz arabalar, Tan- rı Parçacığı deneyleri, internet, akıllı telefonlar, üç boyutlu fotokopi makinası, alışveriş merkezleri ve gökdelenlerle çevrili bir dünyada yaşıyoruz. Genetik mühendisleri tarafın- dan ortalama yaşam süresi altı katına çıkarılan Caenorhabditis elegans adlı kurtçuğun bize müjdelediği! üzere ölümsüzlüğün sırrına bile erişmeye yakınız.4 Ne var ki Elizabeth Farrelly’nin belirttiği gibi “Bıngıl açısından zengin fakat anlam açısından yoksuluz”.5 Diğer bir deyişle atalarımız gibi, beslenmek için avlanmak zorunda kalmıyoruz fakat sa- hip olduğumuz bu konfor çevremizdeki dünyaya karşı duyarlılığı giderek kaybettiğimiz ölümcül bir bölgeye dönüşmek üzere. Bizi kapsayan yaşama dair farkındalığımızın ve ona yönelik demokratik bakış açımızın yokluğunda gerçekleşen bireysel ve toplumsal pratiklerimiz nedeniyle ekolojik bir felaketle karşı karşıyayız.

Fransız filozof ve sosyolog Edgar Morin insanlığı böylesi büyük bir ekolojik sorunla yüz yüze bırakan yaklaşımımızı şöyle özetlemişti: “Bitkisel ve hayvansal doğayı kendi- mize köle yaptık. Kendimizi Yerküre’nin efendisi ve sahibi, hatta, kozmosun ‘fatihi’ ilan etmeyi düşündük”.6 Morin, Antroposen Çağı’na hızla yaklaştığımız tarihlerde yazdığı daha yakın tarihli Ecologiser l’homme adlı eserinde bu sürecin sonucunu da şöyle öngö- rüyor: “(...) yenilgiye uğratılmış doğa, insanın kendini imha etmesidir”.7

Kimya Nobel Ödülü sahibi Paul Krutzen bizi bu ekolojik krize sürükleyen dönemi, 2000 yılında Antroposen Çağı olarak adlandırdı. Antroposen Çağı gezegenin yapısının insan kaynaklı nedenlerle değişikliğe uğradığı ve geri dönülemez şekilde tahrip edildiği yeni bir jeolojik çağı temsil etmekte.8 Amerikalı yazar Elizabeth Kolbert’e göre bu süre- cin sonucu olarak altıncı kitlesel yok oluşun yaşanması bekleniyor. Bundan önce yaşanan beş büyük yok oluş göktaşı çarpmalarının, volkanik patlamaların ve uzun zamana yayıl- mış doğal iklim değişikliklerinin sonucu olarak gerçekleşmişti.9

Yaşanan ekolojik kriz çeviribilim alanında da günden güne daha fazla araştırmacının odak noktası olmakta. Biz de insanın bizi çevreleyen doğal dünyanın en önemli parçası olan hayvana dair çarpık bakışının öngörülen ekolojik felaketteki birincil rolünden yola çıkarak çalışmamızda şu soruyu sorduk: Antroposen Çağı’nda çevirmenin rolü ve antitür- cülük arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir? Bu anlamda gerçekleşecek bir çeviri tanımı yapmak mümkün müdür?

Yöntemsel yaklaşım olarak Michael Cronin’ın Eko-çeviri: Antroposen Çağı’nda Çeviri ve Ekoloji 10adlı çalışması bağlamında Edgar Morin’in Ecologiser l’homme11 ve Aymeric Caron’un Antispéciste 12adlı eserleri ile Carol J. Adams’ın “kayıp gönderge”13 kavramından yararlanılmıştır.

(3)

Paradigma Değişiminin Olabilirliği Üzerine

Edgar Morin’e göre “Kurtuluşumuzu sağlayacak sıçrama ancak insanla, ötekiler- le, canlılarla olan ilişkimizde yaşanacak devasa bir alt üst oluşla mümkün olabilir”.14 Morin’in sözleri muhtemel görünmeyen bir paradigma değişimini işaret etmektedir. Ne var ki “ötekine” dair devrim niteliğinde bir değişimin mümkün olduğunu Amerika yer- lilerinin acı dolu hikâyesi kanıtlar. Morin’in de konu ettiği İspanyol tarihçi ve din ada- mı Bertolomé Las Casas, beş yüzyıl önce Yeni Dünya’daki köleleştirme hareketlerini ilk eleştirenlerden olmuştu. Las Casas savunduğu fikirlerle tutarlı bir şekilde davranmış, kendi kölelerini azat etmiş ve yerlilerin sömürüsünün ölümcül bir günah olduğunu ilan etmişti.15 Çevresindekileri doğruluğuna ikna etmeye çalıştığı temel sav yerlilerin de bir ruha sahip olduğuydu.16 Çeviribilim alanında çalışan saygın akademisyen Michael Cro- nin da tıpkı Morin gibi etik-empatik anlayışın artan kapsayıcılığına örnek olarak Coğrafi Keşifler sonrasında sömürülen yerlilerin hikâyesinden bahseder ve Roberto A. Valdéon’ın Translation and the Spanish Empire in the Americas17adlı eserinden yola çıkarak ancak bireysel anlatılarını ifade edebildikleri ölçüde yerlilerin haklarını savunabildiklerini anla- tır.18 Fransız gazeteci ve hayvan hakları aktivisti Aymeric Caron’un yerlilere dair anlattığı hikâye de tıpkı ilk iki örnek gibi köleliği konu etmiştir. Caron etik bakışın kapsayıcılı- ğının artmasının mümkün olduğunu belirtmiş ve bunun empati yoluyla gelişebildiğinin de altını çizmiştir. Caron, Antispéciste adlı eserinde Amistad Gemisi’nde köleleştirilmek üzere tutsak edilmiş yerlilerden bahseder.19 Gemide özgürlükleri uğruna isyan çıkaran yerliler mahkeme önünde “efendinin” dilini bilmedikleri için kendilerini savunamaz du- rumdadırlar. Ancak bu dili öğrenen eski kölelerin isyancıların söylediklerini mahkemede çevirmesi sonucu yerliler özgür kalabilirler. Caron’a göre “ilkel yerlilerle” aynı kaderi paylaşan hayvanların sözcülüğünü yapmaya çalışan “Antitürcüler, Amistad’daki çevir- menlerdir”.20

Coğrafi Keşifleri “öteki” ile olan ilk karşılaşma olarak düşünürsek bu ilk temasın yıkıcılığı sessizliğe mahkûm/ terk etmek üzerine kurulmuş gibidir. İnsan anlamaya çalış- madığını anlaşılamaz olarak benimsemiş ve onu bugün için bize şok edici gelen bir mu- ameleye tâbi tutmuştur. Günümüzün bakış açısıyla kabul edilemez olsa da bu tarihsel sü- recin en son noktası insan hayvanat bahçeleri olarak karşımıza çıkar. Son insan hayvanat bahçesi 1958’de Belçika’da kurulmuştur. Zaten yüzyılın başında Londra, Paris, Oslo ve Hamburg gibi şehirlerde de bu teşhir utancı yaşanmıştır.21 Geleneksel tanımıyla köleliğin yasaklanması ise 19. Yüzyıl’da tüm itirazlara rağmen gerçekleşmiştir. Köleliğin yasak- lanmasının ardından yüzyıllardır olduğu gibi ileri ve geri adımlar ve bazen de duraklama- larla insanlık etik çemberini en güçlüden zayıfa doğru genişletme mücadelesine devam etmiştir. Şaşırtıcı olan günümüzde savunulması düşünülemez olan köleliğin yasaklanma- sına karşı olanların argümanları ile bugünün türcü yaklaşımı arasındaki benzerliklerdir.

Değişemeyen Paradigma

Pisagor, Las Casas’ın savına benzer bir düşünceyi Amerikan yerlilerinin köleleşti- rilmesinden yaklaşık 2000 yıl önce hayvanlar için savundu. Ona göre hayvanlar bir ruha sahiptiler ve onları kullanmaya hakkımız yoktu. Günümüzde veganlık olarak adlandırılan yaşam tarzının önemli bir parçası olan beslenme şekli bu nedenle yüzyıllar boyunca “Pi- sagor Diyeti” olarak adlandırılmıştır. Hayvanları sömürmekten kaçınan, onları öldürmeyi ve dolayısıyla yemeyi reddeden pek çok düşünür, bilim insanı, sanatçı ve lider Pisagor’un

(4)

düşüncesini takip etmiştir: Plütarkos, Montaigne, Voltaire, Rousseau, Darwin, Schopen- hauer, Gandhi, Edgar Morin, Michel Serres, Peter Singer, Jane Goodall ve sayamaya- cağımız pek çokları. Ne var ki Kartezyen düşüncenin ağırlık kazanmasıyla hayvanlar bahsettiğimiz etik çembere dâhil edilemediler. İnsanın bu düşünüş şekli, Sanayi Devri- mi’yle birlikte daha da çarpık bir hal alarak, onu hayvanın bedeninden, yavrusundan, iş gücünden yararlanan bir manipülatöre dönüştürdü. Descartes’ın bu sömürüyü meşrulaş- tıran görüşleri şöyleydi:

Hayvanlar sadece basit makinalar, otomatlardır. Ne zevk, ne acı, ne de buna benzer diğer hisleri bilirler. Bir bıçak alıp kestiğimizde çığlık atsalar ya da sıcak demirle temas ettiklerinde ve kaçmak istediklerinde yüzleri buruşsa da bu onların bahsetti- ğim durumlarda acıyı hissettikleri anlamına gelmez. Hayvanlar bir duvar saatiyle aynı mantıkta çalışırlar ve hareketleri bir duvar saatinden daha karmaşıksa, bunun nedeni, hayvanlar Tanrı’nın tornasından çıkmış çok daha karmaşık makinalarken duvar saatinin insan elinden çıkmış olmasıdır.22

Voltaire’in bu sözlere itirazı gecikmedi:

Barbarlar, dostlukta şaşılacak derecede insanı geçmiş bu köpeği yakalarlar ve onu bir masanın üzerine çivilerler; toplardamarları göstermek için onu canlı canlı par- çalara ayırırlar. Ve sen hayvanın içinde, kendinde olanla aynı duygu organlarını keşfedersin. Cevap ver, makine ustası; doğa, bu hayvandaki tüm duygu yaylarını, hissetmeyecek şekilde mi ayarladı? Duygudan yoksun olmak için mi sinirleri var?

Doğada böyle saçma bir çelişki ihtimalini dikkate almayınız.23

Bugün geldiğimiz noktada bilim, hayvanların hisseden canlılar olduğu fenomeni- nin bir kanının ötesinde bir gerçeklik olduğunu bize gösteriyor. 2012 yılında yayınlanan Cambridge Bilinç Deklarasyonu bu bilimsel dayanağı daha da sağlamlaştırmıştır. Philip Low tarafından kaleme alınan ve aralarında Stephen Hawking’in de bulunduğu pek çok saygın bilim insanı tarafından imzalanan deklarasyon şöyle der:

Aynı noktada buluşan ortak kanıtlar insan olmayan hayvanların, nöroanatomik, nörokimyasal ve nörofizyolojik bilinç durumlarıyla ilgili substratlara, dolayısıyla kasıtlı davranış sergileme kapasitesine sahip olduklarını gösterir. Sonuç olarak, de- lillerin ağırlığı göstermektedir ki, insanlar bilinç oluşturan nörolojik substratlara sahip olma konusunda benzersiz değildir. Aralarında tüm memelilerin, kuşların ve ahtapotlar da dâhil olmak üzere birçok varlığın bulunduğu insan olmayan hayvan- lar da bu nörolojik substratlara sahiplerdir.24

Ötekileştirdiğimiz en büyük toplumsal grup olan hayvanlarla ilişkimizde Morin’ın bahsettiği türden bir sıçramayı yaratabilecek devrimsel bir dönüşüme ihtiyacımız var.

Bu ilk önce hayvanların sahip oldukları içkin değer sonra da insanın geleceği açısından hayati. Böylesi bir dönüşüm potansiyelini kavramak için türcülük karşıtı yazar Caron’un sözlerine kulak verelim: “(...) hayvanlar bizim dilimizi konuşmuyor ve onların ne ifade ettiğini duymamak üzere kendimizi koşullandırıyoruz.” “(…)Yaşama arzularını insanla- rın sözcükleriyle açıklayabilselerdi, onlara kötü muamele etmeye ve onları bu şekilde öldürmeye nasıl cüret edecektik?”25

(5)

Çeviri Hayvanlara Ses Verirse…

Filozof, edebiyat eleştirmeni ve çevirmen George Steiner “Çeviri olmaksızın, sessiz- liğe sınırı olan şehirlerde yaşıyor olurduk ” demişti.26 Konuşmanın insana özgü olduğuna kendimizi ikna ettiğimiz tarihin bu anında, bir sessizlik ülkesine mahkûm ettiğimiz hay- vanlara ses vermenin, seslerini duyulur hale getirmenin vakti gelmiş olabilir.

Cronin Antroposen Çağı’nda çeviriyi ele aldığı çalışmasında, çeviriyi ekolojik bir bağlamda konumlandırıyor ve eko-çeviri olarak adlandırdığı bu yeni bakışı şöyle tanım- lıyor: “İnsani nedenlerle gerçekleşen çevresel değişimden kaynaklanan çetin zorlukları bilinçli bir şekilde ele alan her tür düşünce ve çeviri eylemi”.27 Hayvanların hisseden can- lılar olduğu savı artık bilim tarafından da kanıtlandığına göre bu tür bir çeviri eyleminin odağına koyacağı en önemli meydan okumanın hayvanları çevirmek ve onları anlaşılabi- lir kılmak olacağını söyleyebiliriz. Nitekim Cronin’ın Eko-Çeviri/ Antroposen Çağı’nda Ekoloji ve Çeviri çalışmasında bir bölüm “Hayvanları Çevirmek”28 başlığını taşıyor. Cro- nin bu bölümde tıpkı bir antitürcü gibi hayvanların hisseden canlılar olduğunu kanıtlayan pek çok bilimsel araştırmaya yer veriyor. Border Collie cinsi köpeklerin, Afrika gri pa- pağanlarının ve bonoboların yarı sürekli bir konuşma akışı içinde kelimeleri anlamaları, şempanzelerin istedikleri yiyecek türüne göre farklı sesler çıkarmaları, her bir yunusun birey olarak tanınmasını sağlayan bir ıslık geliştirmesi, hayvanlar arasında da farklı türler arası iletişimin olması gibi örnekler çalışmada yer alan, hayvanların bilinçli ve hisseden canlılar olduğuna dair örnekler içinde sayılabilir. Cronin Antroposen Çağı’nda çeviribili- min üç temel role sahip olduğu önermesinde bulunuyor: hayvan öznenin iyileştirilmesi;

farklılığı benimsemek; türlerarası aracılık.

Cronin çevirinin bağlantıları gerçek kıldığını söylüyor ve ilişkisellikleri ortaya koyan bir anlayışla uzun zamandır adaletten payını alamamış hayvanlara karşı etik bir yaklaşımı mümkün kılacak empatiyi yaratmak üzere harekete geçiyor. Bizi çevreleyen yaşam ağıyla ilişkiselliğimizin altını çizen eko-çeviri kavramı Morin’in bağlantıları görünür kılmak üzerine temellendirdiği yeni ekolojik düşünme şeklini hatırlatmakta: “Yeni bir ekolojik düşünce şekli, dünya toplumu çerçevesinden bakan; ilişkisellikleri ortaya koyan; hetero- jen sistemler arasındaki etkileşimleri tespit eden; izole edilmiş disiplinlerin ötesine ge- çen; gerçekten disiplinlerarası olan bir bilimsel anlayış gerektirmektedir.”29

Cronin evrendeki ilişkiselliğin işleyişini “tradosfer” olarak nitelendirmekte ve bu bağlamda tanımladığı yaşam ağını anlamak için çeviriyi anahtar kavram olarak belir- lemektedir.30 Ona göre dil bir ortamdaki yaşam ve eylem yapısının başka bir ortamda yeniden canlandırıldığı işbirliğine dayalı bir örüntü teşkil eder ve tutarlı bir süreçte ve istikrarlı bir zamanda bu örüntüde bilgi iletilir. Tradosfer gezegendeki tüm çeviri sistem- lerini, bilginin canlı ve cansız organizmalar arasında dolaştığı ve alıcı varlık tarafından işlenebilen veya anlaşılabilen bir dile veya koda çevrildiği tüm yolları kastetmektedir.

Bu ilişkiselliği görebilmenin ancak Caron’un bahsettiği “biyodemokrasi”31 kavramını iç- selleştirmekle mümkün olacağı söylenebilir. Zira bu bilgi akışı ötekine kulak vermeden gerçekleşmeyecektir.

Morin’in dil ya da çeviri bağlamında düşünmeden çizdiği ekolojik çerçeve Cronin’ın çeviriyi Yeni Dünya’nın gerekliliklerini anlamak üzere en merkezi konuma koymasını doğrular gibidir: “İnsanların ve canlıların şey/ nesne olmadıklarını söylemek yeterli de- ğildir, şeylerin/nesnelerin de yalnızca şey olmadıklarını yani ilişkisellik barındırdıklarını

(6)

eklemek gerekir.”32 Cronin bu anlamda dilin biyodemokrasiyi imkansız kılan tahakküm yaratmaktaki rolüne de dikkat çeker. Cronin’e göre insan diline özgü özne, fiil ve nesne sıralaması ile dilbilgisel bir kibire yol açarız ve nesne aktif olarak algılanamaz. Dolayısıy- la yukarıda bahsettiğimiz bilgi aktarımının kesintiye uğradığı söylenebilir.

Cronin’ın tradosfer tanımı kendisinin de çalışmasında konu ettiği filozof ve bilim ta- rihçisi Michel Serres’in “Büyük Öykü”33 kavramını hatırlatmaktadır. Serres yaşam ağını Büyük Öykü olarak adlandırır ve ona göre bu öykünün alışılanın aksine tek bir anlatıcısı yoktur. Büyük Öykü’ye onu dilimize çevirdiğimiz takdirde erişebiliriz ve aslında bilim- ler yoluyla da bunu yapmaya çalışırız. Fakat bu resimde başka hiçbir bilgi sağlayıcıdan üstün olmadığımızı kabul etmemiz ve tek özne olduğumuz yanılsamasından kurtulmamız gerekmektedir.

Eko-çeviriyi mümkün kılacak üç role dönecek olursak, biz bu tür bir çevirinin ancak antitürcü bir bakışla gerçekleştirilebileceğini söylemekteyiz. Çünkü Caron’un dediği gibi antitürcülük “her türden şiddetin aynı kökten beslendiğini”34 görmektir ve biyodemokra- tik anlayışı benimsemeden hayvanların sözcülüğünü layık oldukları şekilde yapmamız mümkün değildir. Temellerini yüzyıllarca öncesinden alan antitürcülük, türleri hiyerar- şik düzlemde değil, yatay düzlemde konumlandıran bakış açısıdır. Irk, cinsiyet, cinsel yönelim ve her türden ayrımcılığa karşıtlığın Yeni Dünya gerekliliklerine göre yeniden kavranmasıdır. Antitürcülük Morin’in deyimiyle “insanı bir nesneler dünyasının öznesi kılan bakış açımızdan”35 bizi özgürleştirecek ve sadece türdeşlerimize karşı değil, aslında bizi kapsadığını anlayacağımız içinde yaşadığımız dünyanın tüm unsurlarına karşı de- mokratik bir bakış açısı geliştirmemize olanak sağlayacaktır.

Çalışmamızda yöntemsel bakışından yararlandığımız vejetaryen-feminist kuramı ge- liştiren Amerikalı, bağımsız akademisyen, aktivist Carol J. Adams günümüzde antitür- cülük adı altında şekillenen düşünce hareketinin en önemli temsilcilerinden biri olarak karşımıza çıkar. Etin Cinsel Politikası36’nın da aralarında yer aldığı pek çok kitabın yazarı olan Adams, uzun yıllara yayılan çalışmasında kadınlar ve hayvanlar üzerindeki ortak tahakkümü ve bu ortak tahakkümü mümkün kılan mekanizmayı ele alır. Bu mekanizma

“nesneleştirme”37 yoluyla “kayıp göndergeye”38 dönüştürme üzerine kuruludur. Kayıp gönderge tabaktaki et ile yaşayan, nefes alan canlı arasındaki bağlantının yok edilmesi an- lamına gelir. Adams “Tahakkümün en iyi işlediği yer olarak kopukluklar ve parçalanmış- lıklar kültürünü” işaret eder. Ona göre “Bağlantılara itibar eden, örtüşen tahakküm biçim- lerinin” farkındalığını kazanmak gerekir ve “Etin Cinsel Politikası bağlantıları kurmak demektir.” Carol J. Adams’ın Etin Cinsel Politikası’na göre “ayrılık fikriyle obezleşen bu hurafe ve parçalanmışlıklar kültüründen” istifade eden stratejiler bütünü ötekine gözleri- ni kapamayı mümkün kılmaktadır.39 Dünya üzerinde yaşayan varlıklara kulak vermek için antitürcülüğü çeviri bağlamında işlevsel hale getirmek daha çok bağlantıya ışık tutabilir.

Cronin adeta antitürcü bir bakışla çeviri açısından bu bağlantılara şöyle işaret eder:

(...) insan / insan-olmayan arasındaki bağlantılılık ile ilgili bir hikâyeyle karşı kar- şıyayız. İnsan, insan olmayan ötekinin yokluğunda düşünülemez. Bu bağlantılılık her halükarda çeviri pratiği temellidir. (Çevirmenler olarak) Dünyamızı anladı- ğımızı ve orada yaşamakta olan varlıklara erişimimiz olduğunu iddia ediyoruz.

Bu varlıklar ilettikleri bilgiyi bir dile çevirebilme kapasitemiz aracılığıyla dünyayı kuran ve onun üzerinde yaşayan varlıklardır40.

(7)

Adams’ın da sözleri nettir: “Bu baskı kültüründen gayrı bir şey” vardır ve “o başka şey, elimizdekinden daha iyidir. Bizim için, çevre için, ilişkiler için, hayvanlar için daha iyidir”.41

Bu çalışmada Adams’ın düşüncesine yer vermemizin en önemli nedeni kayıp gönder- geye dönüştürmeyi mümkün kılan dilin yönlendirici kullanımının önemli rolünün altını çizmesidir.42 Çünkü birazdan bahsedeceğimiz nesneleştirmenin ve kayıp göndergeye dö- nüştürmenin tüm adımları ilk önce dilde yaşanır.

Hayvanı tüketilebilir ve sömürülebilir kılmak onu kayıp göndergeye dönüştürmek ve nesneleştirmek ile mümkündür. Nesneleştirmenin adımları şöyle gerçekleşir43:

1. Dilin yönlendirici kullanımı;

2. Kesim;

3. Parçalarına ayırma;

4. Ürünün kendisi ve tüketicisi etrafında bir anlatı oluşturma;

5. Tarihi doğallaştırılma;

6. Fiziksel deformasyon yaratma;

7. “Ürünü” her yerde karşılaşılabilir kılma ve ürünün tüketimini normalleştirme;

8. Stratejik mekân tercihleri yapma.

Çalışmamızda kayıp gönderge haline getirmenin safhaları dilin yönlendirici kulla- nımı ile sınırlandırılmıştır. Fakat unutulmamalıdır ki bu adımların hepsi ilk önce zaten dilde yaşanır. Örneğin hayvanın ölü bedeninde yaratılacak ve onu kayıp gönderge haline getirecek deformasyon ilk önce dile yansır. Somutlaştırmak gerekirse “kesim”44 sadece hayvana uygulanan fiziksel şiddet olarak açığa çıkmaz. Dilde de yansımasını bulur. “But yemek” dediğimizde bahsedilen bir hayvanın bacağıdır ama dil bunu saklamak üzerine kuruludur. “Tavuğun budunu yedim” ya da “Bir tavuğun budunu yedim”45 demektense dil ile hayvanı parçalarına ayırmış oluruz ve o beden parçasına sahip hayvan zihinlerden yavaş yavaş silinir.

Dilin yönlendirici kullanımına geri dönecek olursak Cronin’ın bahsettiği diliçi çeviri ve Adams’ın söz ettiği dilin yönlendirici kullanımının önemli bir kesişim kümesine sahip olduklarını belirtmek gerekir. Her iki araştırmacı da hayvana karşı bilinçli şekilde üretilen bir cehaleti tarif etmektedirler. Çalışmamıza bu kesişim kümesinden örneklerle devam edelim.

Bu örneklerden ilki gündelik hayata aktarılmış teknik dildir. Örneğin itlaf etmek ya da uyutmak kelimelerini kullanırız. Bahsedilen öldürmektir.

Kullandığımız dilden duyguları arındıran ve ötekileştirmeyi kolaylaştıran bir diğer örnek de adlandırmalardır. Hayvan yeriz ama et yediğimizi46 söyleriz. Tüm bu dilsel kullanımlar hayvanı bireyselliğinden olabildiğince uzaklaştırmak üzerine kuruludur.

Teknokratik dille yazılmış hayvanlarla ilgili herhangi bir metin diliçi çeviri yoluyla Nesneleştirme’ye örnek teşkil eder. Hayvancılık, avcılık gibi alanlara ait metinler incele- nebilir. Bu alanlarda konuşulan dilde gerçeğin üstünü örtecek adlandırmalara yer verilir.

Kürk hayvanı, deney hayvanı, besi hayvanı dediğimizde bu hayvana yapılan normalleş- tirilir ve kanıksanır.

Hayvanlarla ilgili yapay ve kültürel sınıflandırmamız bu hayvanların bir kısmını sürüdeki bir koyun, diğerini de evin neşesi olarak görmemize neden olabilir. Tüm ko-

(8)

yunların yüzü birbirine benzer ama evdeki kedinin bir ismi vardır ve tüm diğer kediler- den farklı olduğunu biliriz. Yunusların bireysel olarak tanınmalarını sağlayan özel bir ıslık geliştirdiklerinden bahsetmiştik. Bizimle aynı yaşam alanını paylaşan hayvanlardan hangilerinin birey hangilerinin kitle olarak algılanacağına dair kibrimiz sayısız hayvanın hikâyeleri bile duyulmadan yaşamlarını kaybetmeleriyle sonuçlanır. Bu tıpkı yerlilerin durumunda olduğu gibi egemen insana fazla yakın olma talihsizliğini yaşayan bazı türle- rin sessizliğe mahkûm edilmesidir. Hayvanlar konusunda yaşanan “katmanlı cehalettir”.

Kayıp gönderge ve nesneleştirme öyle bir noktaya varmıştır ki hayvanların acılarını bil- mediğimizin bile farkında değilizdir. Cehaletimizin cahili konumundayızdır.

Dilin yönlendirici kullanımına diğer bir örnek de bir insanın köpeği olması ve bir kedinin sahibi olmasıdır. İnsanı kayıran ve merkeze koyan anlayışımız hayvan ve insanın birlikte olduğu tüm mecralarda gözlemlenebilir.

Oksimoronu normalleştirmek de bir diğer dilsel stratejidir: Avcılık sporu.

Hayvan davranışlarına dair dilde yer alan ifadeler de Nesneleştirme’ye hizmet eder.

Dilimizde yer alan “Nankör kedi”, “kuş beyinli”, “yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek gibi deyimler” ve “Eşeğe altın semer vursan eşek eşektir” gibi atasözleri hayvana yapılan muameleyi normalleştirir.

Hayvan isimleriyle hakaret etmek de sık karşılaşılan bir sorundur ve aracı rolüne hazır eko-çevirmen bu konuda farkındalık sahibi olmalıdır.

Denilebilir ki Antroposen Çağı’nda çevirmenin rolü ve antitürcülük arasındaki bağlantı hayatidir. Bu anlamda gerçekleşecek bir çeviri tüm bu dilsel süreçleri tersine çevirecek güce sahiptir. Antitürcülüğü eko-çeviri bağlamında gerçekleştirecek çeviriye Carol J. Adams’ın

“Müdahil Teorisi”nden ilhamla “müdahil çeviri” adını önermekteyiz. Ayrıca çalışmamızın devamında bu dilsel kullanımlar için bir sınıflandırma önermeyi de öngörüyoruz.

Sonuç Gözlemleri

Antroposen Çağı’nın büyük sorunları ancak içinde yer aldığımız yaşam ağını daha iyi anlayarak ve bu sistemde kendimizi biyodemokratik şekilde konumlandırarak aşıla- bilir. Bakış açımızdaki devrimsel nitelikte böylesi bir değişimin ancak hayati derecede önemli yeni konumlanmamızı içselleştirerek gerçekleşeceği söylenebilir. Yaşama şeklini değiştirmek düşünme şeklini değiştirmekle mümkün olacaktır. Etik-empatik temele otu- racak bu derinlikli benimseme tıpkı köleliğin yasaklanmasında olduğu gibi ötekileştiren ve ötekileştirilen arasında bir arabulucuya ihtiyaç duymaktadır. Eko-çeviri, bu arabulu- culuğu vegan feminist kuramın ortaya koyduğu antitürcü farkındalıkla gerçekleştirebilir.

Bunu Müdahil Çeviri olarak adlandırmaktayız.

Müdahil çeviri bu hikâyenin tek anlatıcısının biz olmadığımızı anlamak ve anlat- maktır. İlk amacı kayıp göndergeyi yeniden var edebilecek iletişim kanallarını açmaktır.

Cronin’dan esinlenerek diyebiliriz ki hayvanla olan ilişkimizi etik-empatik bir şe- kilde konumlandırmadan Antroposen Çağı ile ilgili alınacak her önlem ve atılacak her adım sadece Bıngıl Dünya’da47 daha çok debelenmemize yol açacak ve acılı bir ölümle son bulacaktır.

Yaşadığımız ekolojik kriz gerçekten de insanlığın sonunu getirecek mi bilemiyoruz ama bildiğimiz ve alıştığımız anlamda dünyaya veda etme vaktinin geldiği kesindir. Yeni

(9)

Dünya olarak adlandırdığımız yakın geleceğin dünyası çevirinin müdahil olup olmama- sına göre şekillenecektir. Türlerarası bağlantılılığın karakutusunu çevirmenler açarak ge- zegende yaşanması gereken dönüşüme aracılık edebilirler. Çeviri acı çeken hayvanların sessizliğine ses olabilir.

Müdahil çeviri, dilin yönlendirici kullanımının gerçekleştiği, tarihi doğallaştıran; ya- şam ağını demokratikleştirmeyi ve çeşitlilik bilincini ve estetiğini reddeden ırkçı, cinsi- yetçi bakış açısından özgürleşmenin bugün gerçekleşebilmiş adımıdır.

NOTLAR

1 “Engaged” sıfatının Türkçe’ye “Müdahil” olarak çevirisi, Carol J. Adams’ın eseri Etin Cinsel Politikası’nı dilimize kazandıran Mehmet Emin Boyacıoğlu ve Güray Tezcan’a aittir.

2 Aksi belirtilmediği sürece çeviriler Fulya Marmara’ya aittir.

3 https://ivu.org/history/greece_rome/pythagoras.html (05.01.2020 tarihinde erişilmiştir.)

4 Harari, Yuval Noah, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Çev. Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, İstanbul, 2015, s. 269.

5 Farrelly, Elizabeth, Mutluluğun Sakıncaları, Çev. Erdem Gökyaran, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015, s.13.

6 Morin, Edgar, Bizim Avrupamız, Çev. Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s.119.

7 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016, s. 26.

8 https://ipc.sabanciuniv.edu/wp-content/uploads/2015/02/EkoIQ-2015-Antroposen-Ethemcan- Turhan.pdf (01.01.2020 tarihinde erişilmiştir.)

9 Kolbert, Elizabeth, La sixième extinction - Comment l’homme détruit la vie, Çev. Marcel Blanc, Guy Saint-Jean, Laval (Québec), 2015.

10 Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017.

11 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016.

12 Caron, Aymeric, Antispéciste. Réconcilier l’humain, l’animal, la nature, Don Quichotte Editions, Fransa, 2016.

13 Adams, Carol J., Etin Cinsel Politikası Feminist- Vejetaryen Eleştirel Kuram, Çev. G. Tezcan, M.E. Boyacıoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013.

14 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016, s. 33.

15 Las Casas, Bertolomé, A Short Account of the Destruction of the Indies, Çev. Nigel Griffen, Penguin Books, 1992.

16 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016, s.78.

17 Valdeón, Roberto A., Translation and the Spanish Empire in the Americas, John Benjamins Publishing Company, 2014.

18 Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017, s. 77.

19 Caron, Aymeric, Antispéciste. Réconcilier l’humain, l’animal, la nature, Don Quichotte Editions, Fransa, 2016, s. 252.

20 A.g.e., s. 252.

21 https://www.theguardian.com/world/2018/apr/16/belgium-comes-to-terms-with-human-zoos- of-its-colonial-past (01.01.2020 tarihinde erişilmiştir.)

22 Ricard, Matthieu, Plaidoyer pour les animaux, vers une bienveillance pour tous, Allary Editi- ons, Fransa, 2014, s. 19.

23 A.g.e., s. 19.

24 https://veganlik.org/cambridge/ (08.01.2020 tarihinde erişilmiştir.)

(10)

25 Caron, Aymeric, Antispéciste. Réconcilier l’humain, l’animal, la nature, Don Quichotte Editi- ons, Fransa, 2016, s. 258.

26 https://www.theguardian.com/books/2001/mar/17/arts.highereducation (09.01.2020 tarihinde erişilmiştir.)

27 Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017, s. 2.

28 A.g.e., s. 67.

29 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016, s. 31.

30 Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017, s. 71.

31 Caron, Aymeric, Antispéciste. Réconcilier l’humain, l’animal, la nature, Don Quichotte Editi- ons, Fransa, 2016, s. 14

32 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016, s. 45.

33 Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017, s. 72.

34 Caron, Aymeric, Antispéciste. Réconcilier l’humain, l’animal, la nature, Don Quichotte Editi- ons, Fransa, 2016, s. 231

35 Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016, s. 26

36 Adams, Carol J., Etin Cinsel Politikası Feminist- Vejetaryen Eleştirel Kuram, Çev. G. Tezcan, M.E. Boyacıoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013.

37 A.g.e., s. 109

38 A.g.e., s. 100

39 A.g.e., s. 27.

40 Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017, s. 71.

41 Adams, Carol J., Etin Cinsel Politikası Feminist- Vejetaryen Eleştirel Kuram, Çev. G. Tezcan, M.E. Boyacıoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 20.

42 A.g.e., s. 42.

43 Liste tarafımızca oluşturulmuştur.

44 Adams, Carol J., Etin Cinsel Politikası Feminist- Vejetaryen Eleştirel Kuram, Çev. G. Tezcan, M.E. Boyacıoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 99

45 A.g.e., s. 111

46 A.g.e., s. 137

47 Farrelly, Elizabeth, Mutluluğun Sakıncaları, Çev. Erdem Gökyaran, Yapı Kredi Yayınları, İs- tanbul, 2015

KAYNAKÇA

1. Adams, Carol J., Etin Cinsel Politikası Feminist- Vejetaryen Eleştirel Kuram, Çev. G. Tezcan, M.E. Boyacıoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013.

2. Caron, Aymeric, Antispéciste. Réconcilier l’humain, l’animal, la nature, Don Quichotte Editions, Fransa, 2016.

3. Cronin, Michael, Eco-translation, Translation and Ecology in the Age of the Anthropocene, Routledge, Londra ve New York, 2017.

4. Farrelly, Elizabeth, Mutluluğun Sakıncaları, Çev. Erdem Gökyaran, Yapı Kredi Yayınları, şehir, 2015.

5. Harari, Yuval Noah, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Çev. Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, İstanbul, 2015.

6. Irigaray, Luce, Yeni Enerji Kültürü, Çev. Devrim Çetinkasap, Pinhan Yayınevi, İstanbul, 2012.

7. Kemmerer, Lisa, Sister Species (Women, Animals And Social Justice), University of Illinois Press, ABD, 2011.

(11)

8. Kolbert, Elizabeth, La sixième extinction - Comment l’homme détruit la vie, Çev. Marcel Blanc, Guy Saint-Jean, Laval (Québec), 2015.

9. Las Casas, Bertolomé, A Short Account of the Destruction of the Indies, Çev. Nigel Griffen, Penguin Books, Londra, 1992.

10. Morin, Edgar, Bizim Avrupamız, Çev. Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014.

11. Morin, Edgar, Connaissance, ignorance, mystère, Fayard, Fransa, 2017.

12. Morin, Edgar, Ecologiser l’homme: La nature du futur et le futur de la nature, Lemieux Editeur, Fransa, 2016

13. Morin,Edgar, La voie, Fayard, Fransa, 2011.

14. Proctor, Robert N., Schiebinger, Londa, Agnotology The Making and Unmaking of Ignorance, Stanford University Press, Stanford, California, 2008

15. Ricard, Matthieu, Plaidoyer pour les animaux, vers une bienveillance pour tous, Allary Editions, Fransa, 2014

16. Harari, Yuval Noah, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Çev. Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, İstanbul, 2015

17. Valdeón, Roberto A., Translation and the Spanish Empire in the Americas, John Benjamins Publishing Company, 2014

Références

Documents relatifs

Maliyetin g¨ uvenilir bir ¸sekilde hızlıca otomatik olarak ke¸sfedilmesi i¸cin geli¸stirilen y¨ ontemimiz, verilen bir konfig¨ urasyon uzayı ve bu uzayda y¨ ur¨ ut¨

Model Bazlı Test (MBT) [1], test senaryolarının otomatik olarak oluşturulmasını sağlayarak verimliliği arttıran test tekniklerinden biridir. Bu teknikte öncelikle sistem

Il y a là un rassemblement complexe (mot que ne refuse pas le programme de cette journée) d’une trentaine de contributions que nous aurions voulu classer très

Et si cette « polydiscipline » est jeune et n’existe pas en tant que telle dans l’enseignement supérieur, on est tout de même en droit d’être stupéfait de constater que

représentations des ‘relations sociales’ (‘j’aime à définir la reliance, dans la dimension normative que je lui attribue, comme le partage des solitudes acceptées

« Nous savons tous que nous sommes des animaux de la classe des mammifères, de l'ordre des primates, de la famille des hominiens, du genre Homo, de l'espèce sapiens, que notre

ex-communiste, sociologue et philosophe, à qui, sans le savoir, Nicolas Sarkozy empruntait il y a quelques années le concept de « politique de civilisation », vient de produire

Le module V (10 régions) rassemble les aires connues pour l’audition et le langage, le module VI (5 régions) correspondant au cortex visuel. Les travaux de ce type seront bien